birini çok seversen
olduğundan az görünürsün ona,
zamanla daha az,
az,
az...
hakimi olsan,
dünya dönse eteklerine
gece gündüz
yine yüce görmez.
serpsen gölgelikleri,
süzülsen güneş güneş,
bir krater çukurunda yalnız
kalmak olur tercihi,
yine sevmez, yine sevinmez.
dost zaman,
yandaş, yoldaş,
(görünür)
uzaklık köprülerini bombalar
gözlerinin önünde o kalleş,
bilmezsin...
sonunda tüm çiçekli yolların,
yalınayak gezer yalnızlık, hanedanında
elinde sayfaları yırtılmış
a-yaz şiirlerle...
24 Kasım 2010 Çarşamba
11 Kasım 2010 Perşembe
UZAK - YAKIN
beyrut lal oldu
akşamla örtündü sözü
geniş zamanlardan geçti
uzun hikayeler dinledi belki
anlamadığı yazılar
bilmediği sesler
belki gün onu yedi
belki de kaf dağının ardına ermek için
dev anasını geçti – geçemedi,
anka kuşunun peşinde...
ya öyle ya böyle
beyrut lal oldu
objektif konuştu
akşam örttü sözsüz gözü…
yine sendeyim...
mühürleniyor ve dönüşüyor gün
geçmişe gönderilen
alıcısı herkes, adresi her yerken
açılmayan bir mektuba...
ne yazılmış kağıda
ne de sokuşturulmuş bir zarfa
mührü kendi bağrında
buyruğunda zamanın
her dün gibi
unutulacak yolculuğunda.
oysa sen geriyi ilerletir gibisin
buyruğu yöneten
zamanı evirip çeviren.
işte bu sebepten
unutmaya kafa tek sen tutarsın
umut yarını eyleyip, oyalarken...
yine sendeyim...
gün alındı 1 saat
ve ben istanbul a geri
hiç değişmemiş çiçek gibi
yani fark edilmeden
eklendik yerlerimize
farzet ki
kavuşma sahnemizden...
varlığıyla geceyi aydınlatan
salıya, salına salına
siyah bavulu özlem,
kırmızı düğmeleri har,
sırt çantası haz,
giydiği her parça başka
saz
hepsini tek tek
soyup gözlerimden
çözecek yerleşecek
hafızama
bırakmadığı yerden
yine sendeyim...
yine güneşte
bakamazsın ya güneşe
düşünürüm bakmadığın şeyi nasıl seversin
çünkü alır gözünü…
bana göre sevgi zamanın diğer adıdır
zaman unutturur sevgi de
zaman derinleşir sevgi de
zaman geçer sevgi de
zaman dönmez sevgi de..
o zaman sevgim,
nasıl unutturduysan eskiyi
nasıl derinleştiysen içimde
nasıl geçtiysen yargılarımı
nasıl dönmediysen özünden
o kadar kararlı gel şehre
dalga sayar gibi
sayıyor bulacaksın zamanı
sevgini...
yine sendeyim...
yıkandığın su
başını dayadığın yastık
camdan giren soluduğun,
hayalindeyim...
ister ateş de nefesine
ister su, ister hava
yaksa da, yağsa da, esse de
aklım fikrim nefesinle gelende…
yine sendeyim...spor terime eklendi
buharlaştı terim
leş gibi özlemdeyim...
son dersin, son ayrı gece
zordur dersin sınavı
kağıdım hazır
çok çalıştım
neresinden sorsan
biliyorum ayrılığı, uzağı.
yine sendeyim...
sisin gizlemeye çalıştığı günde.
düşününce hepimiz biraz sis-iz
kalmalı bazı şeyler
görünmeden
ama sis kadar etkisiz -iz
içimiz hep kendini
göstermek ister
sana kalan
seni kuran
bana gelenlerle
sisten çıkar
güneşli gölgelerimizle
büyür, uzar izimiz
sis kendinde giz ararken...
YAKIN
ayni şehirdeyiz yağmurumuz ortak
gecemiz aynı ayda
akrep yelkovanla ortak.
sabahına erdiğimiz
gün başlar
kendine gelir
yürüdüğümüz yollar
baktığımız binalar
şehir dış sesinde
sakin duruşun
iç sesine ortak
20 Ağustos 2010 Cuma
kıştan kalan
terk-i deve
Ya deve
Ya terk-i diyar
Basit!..
Heybesi hazır
Dünden
Basit!..
Maziye geçmiş olsun denir
Geleceğe yüz verilir
Her an sanki mucize
Nedir,
Basit?!.
Geniş düzlükler
Rampasız yollar
Zehirsiz otlar
Gecesi bol güneş
Gündüzü dolu ay
Ver elini yeni
Diğeri ve diğer yeni
Basit!
Yüz sırtın denize ver
El için aya
Gözbebeğin büyü-
Yor gözbebeğin
Baka baka iç-
Dünyana
Devir ,
Dönsün tersine tersine!
Sez
Duman duman nefesinde şeklini
Basit!
YALAN
Her kül bir gün
Ateş olacak yeniden
Kor kor yağıp
Yerden fışkıracak!
Herkül bile
Kurtaramayacak kendini
Zeus’lanmayacak
Sözleri ateşin
Yangın yerinde
Zihinlerde buz tutacak.
Göz kırmızı, öz kırmızı,
Yanarken
Eller kalacak elde yok “1”;
Sadece son anlar,
Bunu kim anlar
O ana gelmedikçe?..
Her kül bir gün
Ateş olacak
Küllerinden yeniden…
26 Mayıs 2010 Çarşamba
UÇAKSA var
uçaksa
varlar geri kalan
biz bir çeyiz sandık
ahşap...
sandık taşır değerini
uçaksa ha var ha yok
gökyüzü çok alçak!
yerde yatana
sızıyor bulut
alına moruna
alkol etkisi
sabaha ağlayacak...
varlar geri kalan
biz bir çeyiz sandık
ahşap...
sandık taşır değerini
uçaksa ha var ha yok
gökyüzü çok alçak!
yerde yatana
sızıyor bulut
alına moruna
alkol etkisi
sabaha ağlayacak...
7 Mayıs 2010 Cuma
MUTLU SÜPÜRGECİ
geçmişin
tozlu yollarını temizlemek
bir mutlu süpürgeciye
bakarmış;
üstelik tozu da dumanı da
içine katan.
tozlu yollarını temizlemek
bir mutlu süpürgeciye
bakarmış;
üstelik tozu da dumanı da
içine katan.
23 Nisan 2010 Cuma
SATORİ
Farkındalığın yaşında belki
Umarsız tavrı
Umudundan geliyor.
Anlaşılmaz, derin,
Paletsiz tonları
Tuvali dünya
Ve
Henüz O,
Boyamadı....
Kasvet kuytularında,
Özde,
Orman kokusunu sezdi.
Rüzgarına omuz verdi,
Yapraklarından tattı suyu.
İçine sızan her sabah
Güne kamaştı gözleri.
Akşam yareniyse
Baykuştu,
Beraber sektirdiler yıldızları.
Sindi içine - sindirdi
Onurlu çocuğu oldu ormanın.
Geri çevirebilirdi herşeyi
Ama
O,
Görmek için,
Acıyı,
Unutmamak için,
Sevmeyi
Seçti.
Umarsız tavrı
Umudundan geliyor.
Anlaşılmaz, derin,
Paletsiz tonları
Tuvali dünya
Ve
Henüz O,
Boyamadı....
Kasvet kuytularında,
Özde,
Orman kokusunu sezdi.
Rüzgarına omuz verdi,
Yapraklarından tattı suyu.
İçine sızan her sabah
Güne kamaştı gözleri.
Akşam yareniyse
Baykuştu,
Beraber sektirdiler yıldızları.
Sindi içine - sindirdi
Onurlu çocuğu oldu ormanın.
Geri çevirebilirdi herşeyi
Ama
O,
Görmek için,
Acıyı,
Unutmamak için,
Sevmeyi
Seçti.
31 Mart 2010 Çarşamba
GEÇMİŞ
zaman
saat yönünde,
bekleyen karşısında
dikiliyor
-yoksa zaman terzi mi?..-
akrepti
yel-i kovan
yel esti gitti
akrep soktu kendini.
lekelenmiş eller
daha dün apak
bir başka elde...
şimdi el geçmiş
yelin estiği yerden
izi ele geçmiş
kum fırtınasının
delil bırakmış kendinden...
telaşla koşan için
yetişmek,
geçmiş -artık-
yel kovar bekleyen
zamanın karşısında
telaşlıya zıt
sakin dikilirken.
zaman geçmiş,
yetişmek için geçmiş
beklemeye er iken...
dönmek için geçmiş
bekleyen için
er iken...
yel kovulmuş
akrep kendini sokmuş
ne beklenen dönmüş
ne de bekleyenin
elindeki lekeler geçmiş
hepsi hikaye
hepsi geçmiş...
çok geçmiş
bekleyen zamana karşı
dikilirken kendinden...
saat yönünde,
bekleyen karşısında
dikiliyor
-yoksa zaman terzi mi?..-
akrepti
yel-i kovan
yel esti gitti
akrep soktu kendini.
lekelenmiş eller
daha dün apak
bir başka elde...
şimdi el geçmiş
yelin estiği yerden
izi ele geçmiş
kum fırtınasının
delil bırakmış kendinden...
telaşla koşan için
yetişmek,
geçmiş -artık-
yel kovar bekleyen
zamanın karşısında
telaşlıya zıt
sakin dikilirken.
zaman geçmiş,
yetişmek için geçmiş
beklemeye er iken...
dönmek için geçmiş
bekleyen için
er iken...
yel kovulmuş
akrep kendini sokmuş
ne beklenen dönmüş
ne de bekleyenin
elindeki lekeler geçmiş
hepsi hikaye
hepsi geçmiş...
çok geçmiş
bekleyen zamana karşı
dikilirken kendinden...
24 Mart 2010 Çarşamba
VEBAL
kelimelerim var,
yerlerini bilip bir zaman
sahibine ulaşmamış
ağırlığınca bende kalıp,
yazık,
unutulacak amaçlarmış.
sorsan,
yorgundur zürafa
taşımaktan o boynu,
o boğazda neler düğümlenmez ki!..
kelimelerim de öyle
uzadı
uzadı
uzadı
düğümlendi
dengesiz...
ne kadarsa payın
duruyor işte al,
upuzun
silindir boynumdan.
istemezdim bir kalıp
özgürlüğü adım aldım,
sandım
çoğalan bi'şeydir
çocukluktan alışkanlık.
işte orda
yanıldım!
o zaman esas ben
tüm vebali boynumda
kelimesiz de kaldım...
yerlerini bilip bir zaman
sahibine ulaşmamış
ağırlığınca bende kalıp,
yazık,
unutulacak amaçlarmış.
sorsan,
yorgundur zürafa
taşımaktan o boynu,
o boğazda neler düğümlenmez ki!..
kelimelerim de öyle
uzadı
uzadı
uzadı
düğümlendi
dengesiz...
ne kadarsa payın
duruyor işte al,
upuzun
silindir boynumdan.
istemezdim bir kalıp
özgürlüğü adım aldım,
sandım
çoğalan bi'şeydir
çocukluktan alışkanlık.
işte orda
yanıldım!
o zaman esas ben
tüm vebali boynumda
kelimesiz de kaldım...
20 Mart 2010 Cumartesi
ÇOĞULLAMA
hangi göz istemez
güzele bakmayı
ya da baktığını güzelleştirmeyi?
bu sebepten
anlayabilirim kalpteki çoğullamayı.
bulunabilir sevilecek bir yan
her şeyde,
üstelik çok aramadan
kalbin açıksa.
istenebilir dokunmak,
yanaşmak
hatırlanmayacak an bile olsa.
ama bazıları
pranga yapıyor
hem yavaşlıyor, acı çekiyor
hem de onu sürüklüyor
her adımında.
üstünde güneş,
etrafında ışık,
yolda oyun var
görüyor görmesine hepsini
ama bunu da çoğulluyor kalp
aldırmıyor
atıyor da atıyor
gürültülü havasını
kendince etrafına.
bir tek bunu anlayamıyorum
ve dönemiyorum sırtımı
prangalı zavallıya
ya bir gün zincirini atarsa umuduyla...
güzele bakmayı
ya da baktığını güzelleştirmeyi?
bu sebepten
anlayabilirim kalpteki çoğullamayı.
bulunabilir sevilecek bir yan
her şeyde,
üstelik çok aramadan
kalbin açıksa.
istenebilir dokunmak,
yanaşmak
hatırlanmayacak an bile olsa.
ama bazıları
pranga yapıyor
hem yavaşlıyor, acı çekiyor
hem de onu sürüklüyor
her adımında.
üstünde güneş,
etrafında ışık,
yolda oyun var
görüyor görmesine hepsini
ama bunu da çoğulluyor kalp
aldırmıyor
atıyor da atıyor
gürültülü havasını
kendince etrafına.
bir tek bunu anlayamıyorum
ve dönemiyorum sırtımı
prangalı zavallıya
ya bir gün zincirini atarsa umuduyla...
8 Mart 2010 Pazartesi
GÖLGE
geçerken gemi boğazdan
bir kadın iskelede salınacak
parkta boş bir salıncak...
2 kuru yaprak gibi
düştün gözümden.
bir terziydim
biçtim değerini
makassız mesurasız
kusursuz durdu
üzerinde
ölçüsüzlük...
dik baktı güneş
ayakaltı oldu gölgeler
en uzun gölgelerin peşindeydik oysa
görmeliydim gölgenin gölgesine sindiğini
şimdi nedir ayağımla ezdiğim?
lavanta kokulu anılardır
olsa olsa...
adımını atsa
akıntıya sürülür
gemi süzülür, kadın düşünür
zaman dalgasını savurur kıyıya
salıncağın hep gölgesi vardır
asılır, yılışır
konuşur da konuşur
olmayan zamanlarda...
bir kadın iskelede salınacak
parkta boş bir salıncak...
düştün gözümden.
bir terziydim
biçtim değerini
makassız mesurasız
kusursuz durdu
üzerinde
ölçüsüzlük...
dik baktı güneş
ayakaltı oldu gölgeler
en uzun gölgelerin peşindeydik oysa
görmeliydim gölgenin gölgesine sindiğini
şimdi nedir ayağımla ezdiğim?
lavanta kokulu anılardır
olsa olsa...
adımını atsa
akıntıya sürülür
gemi süzülür, kadın düşünür
zaman dalgasını savurur kıyıya
salıncağın hep gölgesi vardır
asılır, yılışır
konuşur da konuşur
olmayan zamanlarda...
6 Şubat 2010 Cumartesi
O DA VARDI
inceydi bıyıkları
ayhan ışık tarzı
-saçlarını da hep öyle tarardı-
değil sade bıyıkları
kendi de;
o kadar ki
dayanamadı
hayatın kalınlıklarına
tasını, tarağını, traş takımını
toplayıp paldır küldür gitti
inceldiği yerden...
o kadar ki
gülümseyerek
bıyıkları, taranmış saçları
ve sinek kaydı yüzüyle
bize bir son vermedi
inceliği...
(keklik kızın)
ayhan ışık tarzı
-saçlarını da hep öyle tarardı-
değil sade bıyıkları
kendi de;
o kadar ki
dayanamadı
hayatın kalınlıklarına
tasını, tarağını, traş takımını
toplayıp paldır küldür gitti
inceldiği yerden...
o kadar ki
gülümseyerek
bıyıkları, taranmış saçları
ve sinek kaydı yüzüyle
bize bir son vermedi
inceliği...
(keklik kızın)
O VARDI
babaannem peynir yapardı
peynir kokardı bütün hayat
girer girmez avluya
peynir olurduk.
girer girmez avluya
kalın urganın iki ucunda
uzun bir tahta salıncak
gıcırdak derdik biz
sallanmaz gıcırdardı
tavandan yere haylaz örümcekler sallanır
biz gıcırdardık.
otlar vardı Fi
fasulye gibi açar açar yerdik
ısırganlara dalardık
ısırganlar da bize...
toprak yoldan çeşmeye
helkelerle
-benim kadar ağırdı daha boşken helke-
gider doldurur
ıslatarak toprağı dönerdik
- özellikle dökerdim ben, sanki hafifler gibi-
hiç yapmıyorsak günde 20 kere.
babaannem sürekli ocak başında
hiç yapmıyorsa günde 20 sofra kurar,
muhtar karısıdır eşiği dolar taşar
hiç eli boş yakalanmazdı.
babannem süt sağardı
kümesten yumurta toplar
köpüklü tereyağına kırardı
- artık sevmiyorum tereyağını-
bütün hayat yumurta kokardı
hayat mavisi gözleriyle
hayatta o vardı...
peynir kokardı bütün hayat
girer girmez avluya
peynir olurduk.
girer girmez avluya
kalın urganın iki ucunda
uzun bir tahta salıncak
gıcırdak derdik biz
sallanmaz gıcırdardı
tavandan yere haylaz örümcekler sallanır
biz gıcırdardık.
otlar vardı Fi
fasulye gibi açar açar yerdik
ısırganlara dalardık
ısırganlar da bize...
toprak yoldan çeşmeye
helkelerle
-benim kadar ağırdı daha boşken helke-
gider doldurur
ıslatarak toprağı dönerdik
- özellikle dökerdim ben, sanki hafifler gibi-
hiç yapmıyorsak günde 20 kere.
babaannem sürekli ocak başında
hiç yapmıyorsa günde 20 sofra kurar,
muhtar karısıdır eşiği dolar taşar
hiç eli boş yakalanmazdı.
babannem süt sağardı
kümesten yumurta toplar
köpüklü tereyağına kırardı
- artık sevmiyorum tereyağını-
bütün hayat yumurta kokardı
hayat mavisi gözleriyle
hayatta o vardı...
4 Şubat 2010 Perşembe
SONLANIRKEN
hayaller kuruyordu kız çocuğu...
şimdi
hayalleri kuruyor
tahta çıktığı,
tahta salıncakta.
salıncak tahta
sakın güvenme
o hep sallanıyor
bir çağ sonlanırken
bir kuş gökyüzüne devriliyor.
-hayalleri çağırmışmış, gerçek tahta ulaşma ihtimali varmışmış,
çocukluğumdan bir parça daha koparıp,
gidiyor!-
şimdi
hayalleri kuruyor
tahta çıktığı,
tahta salıncakta.
salıncak tahta
sakın güvenme
o hep sallanıyor
bir çağ sonlanırken
bir kuş gökyüzüne devriliyor.
-hayalleri çağırmışmış, gerçek tahta ulaşma ihtimali varmışmış,
çocukluğumdan bir parça daha koparıp,
gidiyor!-
3 Şubat 2010 Çarşamba
SERPÇE
parmak ucunda
yürüyor kelimelerim
öyle temkinli, dikkatli
sadece sana ulaşma sezgisi...
heybesinde tıka basa anlam
ağır,
ağır ama
düşürmekten korkmadan hecesini.
bütün sert sessizleri yumuşatıp
bütün ünlü uyumlarına uyup senin
bütün çekimlerine
bütün zamanlarına amade
sadece anlamına eklenme sezgisi...
parmak ucunda
yürüyor da yürüyor kelimelerim
gözlerinin değdiği
her harfi
öpe
öpe
öpe
öpe...
yürüyor kelimelerim
öyle temkinli, dikkatli
sadece sana ulaşma sezgisi...
heybesinde tıka basa anlam
ağır,
ağır ama
düşürmekten korkmadan hecesini.
bütün sert sessizleri yumuşatıp
bütün ünlü uyumlarına uyup senin
bütün çekimlerine
bütün zamanlarına amade
sadece anlamına eklenme sezgisi...
parmak ucunda
yürüyor da yürüyor kelimelerim
gözlerinin değdiği
her harfi
öpe
öpe
öpe
öpe...
26 Ocak 2010 Salı
4'LEME
KESTANE KOKARDI BURAM BURAM BEYOĞLU
AÇ DEĞİL KLASİK OBURDUN SEN
DURUR HER SOKAK SATICISINDA
İSTERDİN BİR DAHA "AMA TORPİLLİSİNDEN EMMİ HAA!"
RAYINDA ÇIN ÇIN TRAMVAY
HAVADA ANLAŞILMAZ BİR YILIŞIKLIK
AMA YOK ÖYLE GÖZ GÖRE GÖRE
NEREDEYDİ MISIRCI, KONUYU DEĞİŞTİRME, BAKSANA HERKES AŞIK! :)
*************************
KIRMIZI DENİZDİ, ÜZERİNDE UÇUP
ARDINA DÜŞTÜĞÜN TELAŞLI HAYALLERİN.
DERİN SESSİZLİKTE, HAFIZASIZ BEKÇİ BALIKLAR,
İNCELDİKÇE İNCELDİ ZAMAN;
RAHATÇA SÜZÜL, GEÇ!
HARİKA HİKAYELERE KAHRAMAN OL İSTERSEN
AKLINA, ATINA VE KILICINA GÜVENİP TEK
NAĞMESİNİ HAYATTAN ESİRGEMEYEN...
*************************
KİMSESİZ BİR ÇOCUK GİBİ
AKLINA HER ESTİĞİNDE SARILAMAZ ANNESİNE
DİNLEYEMEZ KALP ATIŞINDA SEVGİSİNİ.
İNCİTMEZ BİR YERDEN SONRA ARTIK
RESMİNİN SADE ELİNDE OLMASI
HİÇLİĞİNİ HEP YAPIP ÖZÜNE
AĞLAMAMAYI ÇEKİP, ÖRTÜNÜR
NERDE ANNESİNİN ELİNDE BİR ÇOCUK GÖRSE...
***************************
KOYU SEVERİM ÇAYIMI HANİ,
ADAMAKILLI KAYNAR, TAVŞAN KANI.
DUYGULANDIRIR BARDAĞI BENCE,
İÇMEZSEN GÖREMEZSİN İÇİNİ
RENGİ İÇİNE GEÇMEZSE...
HANGİ ELLERDEN KOPMUŞ DA GELMİŞ
ANLAŞILMAZ YOKSA SERÜVENİ
NERESİNDEN YUDUMLASAN BİR ANISI DEMLİ.
AÇ DEĞİL KLASİK OBURDUN SEN
DURUR HER SOKAK SATICISINDA
İSTERDİN BİR DAHA "AMA TORPİLLİSİNDEN EMMİ HAA!"
RAYINDA ÇIN ÇIN TRAMVAY
HAVADA ANLAŞILMAZ BİR YILIŞIKLIK
AMA YOK ÖYLE GÖZ GÖRE GÖRE
NEREDEYDİ MISIRCI, KONUYU DEĞİŞTİRME, BAKSANA HERKES AŞIK! :)
*************************
KIRMIZI DENİZDİ, ÜZERİNDE UÇUP
ARDINA DÜŞTÜĞÜN TELAŞLI HAYALLERİN.
DERİN SESSİZLİKTE, HAFIZASIZ BEKÇİ BALIKLAR,
İNCELDİKÇE İNCELDİ ZAMAN;
RAHATÇA SÜZÜL, GEÇ!
HARİKA HİKAYELERE KAHRAMAN OL İSTERSEN
AKLINA, ATINA VE KILICINA GÜVENİP TEK
NAĞMESİNİ HAYATTAN ESİRGEMEYEN...
*************************
KİMSESİZ BİR ÇOCUK GİBİ
AKLINA HER ESTİĞİNDE SARILAMAZ ANNESİNE
DİNLEYEMEZ KALP ATIŞINDA SEVGİSİNİ.
İNCİTMEZ BİR YERDEN SONRA ARTIK
RESMİNİN SADE ELİNDE OLMASI
HİÇLİĞİNİ HEP YAPIP ÖZÜNE
AĞLAMAMAYI ÇEKİP, ÖRTÜNÜR
NERDE ANNESİNİN ELİNDE BİR ÇOCUK GÖRSE...
***************************
KOYU SEVERİM ÇAYIMI HANİ,
ADAMAKILLI KAYNAR, TAVŞAN KANI.
DUYGULANDIRIR BARDAĞI BENCE,
İÇMEZSEN GÖREMEZSİN İÇİNİ
RENGİ İÇİNE GEÇMEZSE...
HANGİ ELLERDEN KOPMUŞ DA GELMİŞ
ANLAŞILMAZ YOKSA SERÜVENİ
NERESİNDEN YUDUMLASAN BİR ANISI DEMLİ.
13 Ocak 2010 Çarşamba
Tek Göz Çocukları
her gidişin ölümünü anlatır...
çıplak ışıklı, çarpık bakışlı
görürsün,
fakir ve kış!sızar camından
tek göz çocuklarının nefesi,
buğulanır kalakalırsın öylecetek göz çocuklarının nefesi,
ardında kaldığım gibi
gidiş senin...
akmadı zehri
dolaştığın taşlara
baktığın uzak binalarayağdı da yağdı istanbul
ama akmadı zehri daha...
BAVULUNDA
sabah olurken
düne uçtun sensanki eklermiş gibi yaşamına...
ola ki eklense,dilerim,
o vakitler dönsün bana
bavulunda...
o vakitler dönsün bana
bavulunda...
CILIZ
titrek,
kararsız bir ışığın vardı zaten.
çok uzaklarda bir kapı çarptı,kararsız bir ışığın vardı zaten.
incecik dumanın hayal meyal...
ve ardında karanlığın hastalıklı kaldı.
ve ardında karanlığın hastalıklı kaldı.
4 Ocak 2010 Pazartesi
2 Ocak 2010 Cumartesi
ÇARPAN
karşıdan hızla gelen
ne varsa çarpsın bana
dağılsın, kırılsın
eklemlerim, kemiklerim.
bunun için
öyle yawaş hareketlerim.
çarpan da yok üstelik
bir görseniz
sapasağlam her yerim.
bir tek dağılmış olduğu için
kendi kendine çarpmaktan
parçaları bulunamıyor kalbimin...
ne varsa çarpsın bana
dağılsın, kırılsın
eklemlerim, kemiklerim.
bunun için
öyle yawaş hareketlerim.
çarpan da yok üstelik
bir görseniz
sapasağlam her yerim.
bir tek dağılmış olduğu için
kendi kendine çarpmaktan
parçaları bulunamıyor kalbimin...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)